NEŞTER


ADOLF HİTLER NE DEMİŞTİ? TURAMP NE DİYOR?


TURAMPvatandaşına domestos encekte ederek insanlığı bitirmeye çalışan bir manyak mı desek?acaba bunların hocaları adolf hitlermiydi ki? onunda dünyanın anahtarını tanrıya insansız olarak teslim edeceğim dediği rivayet edilir. Adolf Hitler'in, ?dünyaya hakim olacağım ve dünyanın anahtarını tanrıya teslim edeceğim? dediği rivayet edilir. Dünya anahtarının peşinde koşan bu ihtiraslı lider, geride derin acılar bırakırken, kendi evinin anahtarına bile sahip çıkamadı. İktidar sarhoşluk yaratır. Sarhoşluk ise bir uzaklaşmadan ibarettir. Kimin nereden, ne kadar uzaklaştığı özüyle test edilir. İçkiyle gelen sarhoşluğa amenna, kimi fazladan neşelenir, kimi hiddetlenir, kimi sözlerine gem vuramaz, yelkenlerini şişirir ve rüzgara teslim olur. Ateş olsa kişi yakacağı yer bellidir; ancak güçle gelen sarhoşluk şem'e düşen pervane misali kavurur adamı. Kötü yönetildiğinde iktidar en büyük yozlaşma aracıdır. Öyle bir çürüme yaratır ki iktidar sarhoşluğu, bir yanım en-el hak, bir yanım Kamil dediğinde kişi, kanser misali yayılan illetten bi haber dolanıp durur. Lafı dolaştırmanın, lam ile cim arasında gidip gelmenin alemi yok. Sayın lider iktidar denen bu illete bir yakalandı ki, mefte çare bulan Lokman hekim gelse dahi fayda etmeyecek gibi görünüyor. Yani iktidar denilen virüs bütün bünyede fena bir enfeksiyona dönüşmüş vaziyette. İktidar denilen bu illet her daim başa bela kesilmiştir. Mesela, iktidar esirliğinin tutsağı Rus Çarı Petro; ?Tanrı benim rakibimdir, patronum değil? deyivermiştir. Demek ki bir sarhoşluk anında gönlünden kopan bu sözleri sarf edivermiştir. Romalılar bu iktidar sarhoşluğunun deli divane hallerine yakalanmamak için enteresan yöntemler icat etmişler. Romalı komutanlar büyük zaferlerin ardından ülkelerine döndüklerinde, görkemli karşılama törenleri ve zafer çığlıklarının büyüsüne kapılmamak için yanlarındaki yaverlerine şu sözü tekrarlattırırlardı:? Unutmayın efendim, siz Tanrı değilsiniz? Zafer zamanlarında Romalı komutanlara eşlik eden ve bir anlamda sağduyunun sesi olan yaverler bir tür sarhoşluk bekçisi görevini de ifa etmişlerdir. Lakin komutanlar bazen öyle bir kıvamla hem hal olurlardı ki, ne yavelerin, ne danışmanların bir hükmü kalır. Baş üstüne. baş, laf üstüne lafın istenmediği bir aşamadır bu. Zat-ı şahanenin gölgesinin dahi yürekleri titrettiği bu aşamada yaver ve danışman takımına ancak sus pus olma hakkı reva görülür. Sanırım bizler tam da böyle bir aşamayı idrak ediyoruz. Yani irade-i mutlakın üstünde başka bir iradenin tahayyül bile edilmemesi gereken bir aşamadayız. Ee peki ne olacak bizim bu hali pür melalimiz. Boynu bükükler, garip yetimler misali boynumuzu kırıp zat-ı bahanemizin bu sarhoşluk illetinden uzaklaşmasını mı bekleyeceğiz? Ya bu iktidar sarhoşluğu zat-ı şahanenizi, ruh-u revanı mızı iyice pençesine alırsa nice olur halimiz. Ak Gandalf misali asamızı hışımla yere vurup, zat-ı bahanemizin ruhuna pençesini geçirmiş karanlığı söküp almalı mıyız? Ne dersiniz dostlar, ne yapmamız icap eder? Belki de ben yazıya yanlış girdim. Hitler dedim, Rus Çarı Petro dedim, bir ara yolum Roma sokaklarında kayboldu. Behey zındık (bunu gaflet içine düşmüş kendime söylüyorum), bizim gül gibi ecdadımız dururken garptan, şimalden misal vermek de neyin nesi. Madem ki titreyip kendime geldim. O zaman ecdatları en hası olan Fatih Sultan Mehmet'i yad etmemek olmaz. Fatih Sultan Han'ın fermanlarında ilk kısımlar şöyle başlar: ??yerlerin, göklerin yaratıcısı ve efendisi Allah, Allah'ın elçisi aziz peygamberimiz Muhammed ve 124 bin peygamber ile kuşandığım kılıç adına yemin ediyorum ki?? Fermanların girişinde de tescil edilmiş olan bu görkeme, güce ve şatafata rağmen, haddini bilmek vazgeçilmez bir erdem sayılırdı. Haddini bilmekle ilgili çok güzel bir rivayet vardır. Denir ki İstanbul'un fethinin hemen ardından Ayasofyada ilk namazını kılan Fatih namazdan sonra, atına atlamış bir müddet gittikten sonra atından inip yerden bir avuç toprak alıp başına dökmüş ve hiçbir şey demeden atına atlayıp yola devam etmiştir. Hocası Akşemseddin, daha sonra Fatih'in neden böyle davrandığını şöylece açıklamıştır, ?fetihten mağrurlan an padişah, bir gün toprak altına gireceğini kendisine hatırlatmak için bir avuç toprak alıp başına dökmüştür?. Fatih'in davranışı simgesel bir anlatımdır. İktidarı ele geçirenlere karşı yüzyıllarca öncesinden gelen sıkı bir uyarıdır. Malumunuz, Osmanlı'da; ?Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var? denirdi. Çünkü Osmanlıda padişah yeryüzündeki mutlak iradedir. Umarım buna Sayın Başbakan alınmaz, çünkü Roma ile Osmanlı bu noktada kesişiyor. Efendim, dönüp dolaşıp şu noktaya geliyoruz: Firavun, nemrut, kral, padişah, sultan, kraliçe, çar, führer, cumhurbaşkanı, başbakan vs. adı ne olursa olsun güç sendromuna yakalananların hikayeleri Rüzgar karışıp yok olacaktır. Tarih yüzlerce megalomani hikayesiyle doludur ve bu hikayeler mutlu sonla bitmezler. Tek adam olmanın, irade-i mutlak olmanın yarattığı esrik sarhoşluk içerisinde yıkıp dökülenlerin, kırılanların haddi hesabı olmaz. Bu kırıp dökme ikliminde, mademki hak ve hukuk zemini kayboldu, o zaman biz de öfke ve kibir illetinden kıvamını yitiren Sayın Başbakan için Diyarbakır lisanında raconu muzu keselim:Gelinim sana diyorum kızım sen anla. "NEŞTER"